Korkma Ben Varım (Bildiğim bir şey varsa, talih ve talihsizlik aynı kuyudaki iki kovadır.)- Murat Menteş

Korkma Ben Varım (Bildiğim bir şey varsa, talih ve talihsizlik aynı kuyudaki iki kovadır.)- Murat Menteş

Hedablida
00:04:30
Link

About this episode

''Her defasında ayaküstü laflıyoruz. Konuşurken gözlerimin içine bakıyor.


Gerçi isterim ki, bu hileli aşk oyunlarına hiç lüzum kalmasın. Müntekim, benim onu aç karnına sevdiğim gibi sevsin beni. Midesi aşkla kasılacağına, kalbi aşkla çarpsın. Fakat ne çare...Aşk yalnızca sağlam vücutlu ve tok karınların mı tekelinde? Yalvarırım ''hayır'' deyin!



Omzuna dokundum. Durdu. Çöle düşen ilk yağmur damlasını duymanın heyecanı içindeyim. Dönüyor. Baharı fetheden ordunun sancağı gibi dalgalanan elbisesi karşısında hazır ola geçiyorum. Gözleri, zamanın başlangıç gecesi kadar derin. Artık kainatın hiçbir yerinde emniyette değilim.


Daha ilk buluşmamızda, iki yıla kadar ya evli ya da ölü bir adam olacağımı fark etmiştim.


Zirveye yeni yağmış kar kadar güzeldi. Ve bana karşı çığ gibi büyüyen bir öfkeden başka bir şey hissetmiyordu. Bildiğim bir şey varsa, bir çığın ortalama hızı saatte 180 km'nin üzerindedir.


Filmlerde görürdüm, fakat bir gün gerçeğine rastlayacağımı hiç ummazdım. Kafamın içinde bir bulut peyda olmuştu. Yongalarla dolu çürük bir çuval gibi dağılıyordum. Kemiklerimin içerisinde zehirli karıncalar yürüyordu.


Babama, gökten inen canavar sürüsüne karşı beni korumasını söylemeliyim. Yalan söylerken nefesi kesilenlerdenim: ''Haftasonu uğrasam baba, olur mu?''


-''Sen 25 yaşındayken daha dürüsttün evlat. Anlat bana, bir derdin mi var? Biri canını mı sıktı, kız meselesi mi?''




''Hayır. Sadece selam vermek için aradım. Senin şefkat dolu şüpheciliğini özlemişim.'' Şu cümlenin uğursuzluk raddesindeki yapmacıklığına bakar mısınız! Bildiğim bir şey varsa, bir erkek, babasıyla nasıl konuşacağını ölünceye kadar öğrenemez. Hangi ölünceye kadar? İşte onu bilmiyorum. Henüz.




O gün anladım ki, avarelik büyük bir konsantrasyon gerektiriyor.




''Benim burada ne işim var?'' diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz gibi?


Bildiğim bir şey varsa, talih ve talihsizlik aynı kuyudaki iki kovadır. Onu karşımda gördüğüm anda, hayatımın en kötü dönemini geride bıraktığımı anladım.


Dilimin ucuna bir milyon farklı söz geliyor fakat hepsi de anlamsız.


Şebnemle çorba içmeye oturacağız. Bana çorba yapmış. Cennet bahçesinde rehabilitasyon. Şebnem kaşığıyla çorbanın içindeki mercimek dilimlerini avlıyor. Ona bakarken, sanki içimde tavuk taşıyan bir kamyon uçurumdan aşağı yuvarlanıyor.


''Hava ne güzel değil mi?'' diye gıdaklıyorum.


-''Evet.'' diyor. ''Bazı 22 Kasımlar böyle güneşli olur.''


Çorbadan bir kaşık alırken, hayatım boyunca denk geldiğim otuz civarında 22 Kasım'a hiç dikkat etmediğime yanıyorum.


-''22 Kasım 1963'te, Dallas'ta gökyüzü bulutsuz, hava ılıktı.'' diyor. ''Kırk üç yaşında ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy ve eşi Jacqueline, üstü açık bir Lincoln'deydiler. Halk, başkanı görebilmek için sağına soluna yığılmıştı. Kennedy ayağı kalkmış, korteje el sallıyordu. Tam o sırada başına isabet eden bir kurşun, kafatasını parçaladı.''


Şebnem'e göre taihi kavramak ve sevmek, onun düpedüz hayat olduğunu görmekle mümkündü. Asırlar evvel ölöüş kimselerin canları, tarihçilere emanetti. Zamanı, şimdiyi, tarihten ayırmamak gerekiyordu. Şebnem'in söyledikleri, kulağımın pasını silen felsefi bir çocuk şarkısına benziyordu. Çok önemsediği, hayatına anlam kazandıran düşüncelerini bana anlatıyordu. Gururlanıyordum.


Bildiğim bir şey varsa,


Onun sevgisini kazanmak, hayatımda aldığım en büyük mükafattı. Canıma can katmıştı.




Bildiğim bir şey varsa,


Yapacak çok şeyim yok, seni incitmemek dışında.


Ve öğrenmemen için, elimden gelmeyenleri de yapacağım.


Korkma. Kaygılanma Şebnem. Sen oldukça, ben de varım. Kimse bunu değiştiremez.


Kimse beni etkileyemez.


Korkma, ben varım.