
Bugünlerde bilhassa Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte, bir devlet gücünü, bir sermaye birikimini arkasına alan bu tür yapılanmalar, elde ettikleri imkânlarla bid’atlarının propagandasını yapıyor; bu suretle her geçen gün daha fazla sayıda insana ulaşıyor. Şu hakikatin altını kalın çizgilerle çizelim: Bu akım ve kişiler ilim bakımından Ehl-i Sünnet’ten ileride olduklarından değil, bid’atlarının propagandasını etkin olarak yapma imkânına sahip bulunduklarından toplumun bir kesimi nezdinde itibar sahibi oluyor. Usta bir propaganda dili kullanılarak insanımıza, asırlardır din adına yanlış bilgilendirildikleri telkin ediliyor ve bu telkini yapanlar, bu “tarihî arıza”yı (!) “Kur’an adına” düzeltmek için canla başla çalışıyor!
Abdullah b. Abbâs (r.a)’in naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a.) bir konuşmasında “recm”den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: “Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allâhü Teâlâ’nın haddlerinden bir haddir. Dikkat edin! Resûlullâh (s.a.v.) de recmetti; O (s.a.v.)’den sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, “Ömer, Allâh’ın Kitabı’na, onda olmayanı ilave etti” deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın bir sayfasının kenarına yazardım. Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal’ı, kabir azabını ve günâhkâr bazı mü’min kimselerin cehennemde bir süre azap görüp karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar.” O halde öncelikle Kur’an’ın ilgili hususlara delâleti konusundaki illüzyonu fark etmeli, arkasından hadis rivayetlerine geçilmelidir.
(Ebubekir Sifil, 2015)